CARL LANGE
Polis arabası üç kat aşağıda, karşı kaldırımın kenarına park ettiği sırada pencerenin önünde dikiliyordu. Arabadan iki erkek çıktı. Pencerenin önündeki adam nereye gittiklerini bildiğini düşünüyordu; polis oraya daha önce de çok kez gelmişti.
Adamı yanlarında götürüp götürmeyeceklerini görmek için pencerenin önünde kaldı. Derken zil çalındı. Gelen onlardı.
— Carl Lange siz misiniz, dedi daha kısa olanı; ikisi de uzun boyluydu.
— Evet?
— İçeri girebilir miyiz?
— Buyurun.
Yer göstermedi. Kendi de oturmadı. Bu kadar iri olmaları onu tedirgin etmişti.
— Size birkaç soru sormamızın bir sakıncası var mı?
— Ne hakkında?
— Üç saat kadar önce Irma’dan alışveriş yaptınız mı?
Carl Lange saate baktı.
— Evet?
— O sırada üstünüzde ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
— Şimdikiyle aynıydı. Bir de gri trençkot. Neden sordunuz?
— Ona geleceğim. İsterseniz sorulara cevap vermeyi reddedebilirsiniz… Hemen şimdi.
— Hemen şimdi mi?
— Evet. Mesleğiniz nedir?
— Çevirmenim. Bir şeyle mi suçlanıyorum?
— Hayır. Kaç yaşındasınız?
— 48.
— Bize dün ne yaptığınızı söyleyebilir misiniz?
— Bilmiyorum.
— Bilmiyor musunuz?
— Bu soruları neden sorduğunuzu bilmek istiyorum.
— Anlıyorum. Fakat neden sorduğumuzu bilmezseniz verdiğiniz cevaplar bizim için daha değerli oluyor.
— Evdeydim. Çalışıyordum.
— Bütün gün mü?
— Bir ara alışveriş için köşedeki dükkâna indim.
— Ne zaman?
— On sularında.
— Günün geri kalanında da evde çalıştınız, öyle mi? Ne kadar çalıştınız?
— Bütün gün. Yatana dek.
— Peki.
— Neler oluyor?
— Oraya geleceğim. Dün akşam on buçuk sularında Tøyen Havuzu yakınlarında görüldüğünüzü söylesem buna ne dersiniz?
— Doğru değil.
Carl Lange iki iri adamdan bir birine bir diğerine baktı. Bakışları sakindi, inceleyiciydi. Daha iri olan, ki henüz hiçbir şey söylememişti, elleri arkasında dikiliyordu. Sessizliklerinde tehditkâr bir yan vardı; Carl Lange, tutumunun onların kuşkularını güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını görünce şöyle söyledi:
— Diyelim ki öyle. Diyelim ki oradaydım, bu neyi değiştirir?
Ona baktılar ama bir cevap vermediler.
— Akşam on buçukta Tøyen Havuzu civarında bulunmanın yasadışı bir tarafı yok, öyle değil mi?
— Elbette. Orada mıydınız?
— Hayır!
— Öyleyse öfkelenmeyi gerektirecek bir durum yok. Orada değilseniz, değilsinizdir. Evde olduğunuza tanıklık edecek kimse var mı?
— Daha demin hiçbir şeyle suçlanmadığımı söylediniz.
— Doğru. Soruya cevap vermediniz.
— Artık sorularınızı yanıtlamak istemiyorum.
— Bu pek akıllıca olmaz.
— Beni tehdit mi ediyorsunuz?
— Dün akşam on buçuk sularında on sekiz yaşından küçük bir kız Tøyen Havuzu civarında tecavüze uğradı.
Carl Lange tek kelime etmedi. Bir anda dilinin ucuna gelen şeylerin hiçbirini söylemedi; içindeki panik duygusu ve öfke birbirine karışırken sessizce durdu.
İki iri adamdan daha kısa boylu olanı:
— Kız, oldukça ayrıntılı bir eşkâl verdi, birkaç belirleyici özellikten söz etti.
Carl Lange hâlâ bir şey söylemiyordu.
— Kırk beş yaşlarında, keçi sakallı, gür gri saçları kulaklarını örten bir erkek. Açık renk fitilli kadifeden pantolon, kahverengi boğazlı kazak ve gri renkte, daha önce görmediği türden bir trençkot giyiyormuş.
Carl Lange sessizce duruyordu. Suçlu gibi göründüğünü hissediyordu.
— Trençkotunuz nerede?
Carl Lange başıyla girişi işaret etti. Adamlardan uzun boylu olanı arkada birleştirdiği ellerini çözüp trençkotu bulmaya gitti. Geri geldi, ağzını ilk kez açıp:
— Bu mu, dedi.
— Evet.
— Bunu yanımızda götürmek istiyoruz, dedi diğeri. Bir de üzerinizdeki pantolonu. Olur mu?
— Hayır.
— İşi yokuşa sürüyorsunuz. O zaman sizin bizimle gelmeniz gerekecek.
— Hiçbir şeyle suçlanmadığımı söylemiştiniz.
— Şimdilik yalnızca şüphelisiniz. Eğer saklayacak bir şeyiniz yoksa şüphenin giderilmesini istemeniz gerekir. Bir suçu açıklığa kavuşturmak için burada bulunuyoruz. Sizi götürmemizi engelleyen bir şey yok. Size yalnızca bir tercih sunuyoruz.Şimdiye dek Carl Lange polis memurunun gözlerine bakıyordu. O anda gözlerini indirip bir süre yere baktı, sonra da yavaş hareketlerle pantolonunu çıkarmaya başladı. İçinde müthiş bir inat duygusu kabardı ama çelimsiz, neredeyse uysal bir duyguydu; o yüzden üstünü değiştirmek için yatak odasına gitmektense orada, onların gözlerinin önünde soyundu. Üstünde yeşil donu, elinde açık renk fitilli kadifeden pantolonuyla orada dikiliyordu. Polis memuru tek kelime etmeden pantolonu aldı. Carl Lange yatak odasına gitti ve kapıyı ardından kilitledi. Acele etmiyordu. Düşünemiyordu.