BÜYÜK Ğ SÖZLÜĞÜ’NÜN HİKÂYESİ
I
ÖN SÖZ
Bana İshak deyin. Hoş, ismimden razı olduğumu söyleyemem ama elden ne gelir? Rahmetli babam öylesini münasip görmüş. Gerçi ben epey vakit Nüfus Müdürlüğünün kapısını aşındırdım ama nafile. Memurların somurtuk yahut alaycı suratlarından başka bir şeyle karşılaşmadım. Hâlbuki ne kadar basitti isteğim… İsmimin sonuna eklenen bir harf: “Ğ”. Coşkuya kapılıp kartvizit bile bastırmıştım: “İshak Ğ. Bindallı – Ğ Sevenler Derneği Başkanı”. Yok yok endişelenmeyin, onca kartviziti kal edecek kadar savurgan biri değilim, saygılar! Mevlit çıkışında güllü lokum ikram eden ihtiyarlar misali ben de ziyaretime gelen konuklarıma isimliğimden verdim. Allah kabul etsin.
Babamın dördüncü oğluyum ama neden şimdi durduk yere vukuatlı nüfus kayıt örneğimi size sunuyorum? Tam olarak şundan ki, babam hep bir kız çocuğu olsun istermiş. Duaları, Allah’ın eşref saatine denk gelmemiş olacak ki, dört oğlu olmuş. Evin içinde dört tımarlı sipahi. Dört erkek velet bir araya gelirse ne olur? Ne olacak, Dört Halife Devri gibi ortalığı kargaşa götürür. Babam toprağa karıştıktan sonra annem söylediydi, meğerse annem babamı kaç kere uyarmış şu damdaki baykuş yuvasını boz, o musibetler öttükçe bize kız evlat nasip olmayacak diye. Babam böyle hurafelere zerrece değer vermezdi. Nitekim annemi, “Kes sesini putperest!” diye paylamış. Babam benim kız olacağıma tastamam inanmış, inanmakla kalsa iyiydi ya isim bile düşünmüş: “Rabia”. Ne yazık ki Rabia murabba çıkınca babam da intikamını ismimden almış ve damdaki İshak kuşu benim adım olmuş. Benimkisi nebi İshak değil, kuş İshak. Allah acısını unutturmasın!
Ğ Sevenler Derneği dedim diye sakın ola bu kuruluşu hafife almayın. Biz tabelaya kanarya yahut güvercin koyup da kumarhane işleten yerli lotaryacılardan değiliz. Derneğimize iskambil kâğıdının girmesi şöyle dursun, tombala pulu bile giremez. Yasak! Biz macera peşinde koşan çömez yahut serseri tipler değiliz. İsmimizi duyduğunuz an yüzünüzde bir tebessüm belirdiyse bu sizin ciddiyetsizliğinizle alakalı olabilir. Ben 25 yıllık meslek hayatını Hava Kuvvetleri’nde tamamlamış ve üstlendiği bütün vazifeleri layıkıyla yerine getirmiş bir memur emeklisiyim. Gerçi resmi kadrom kazancı olarak geçtiği için yaşlılık aylığım tuza gaza anca yetiyor ama olsun, yine de o devasa hangarları ısıtmak şuncacık apartman dairesini ısıtmaya benzemez. Ne münasebet!
Kazancılık bir yanıyla şizofrenik bir iştir. Vakti dolduracak bir uğraş bulamazsanız vakit sizi dolduruşa getirir. İnsan vesveseye kapıldı mı evinin sokağını bile bulamaz. Ben de bu türden bir belaya kapılmamak için bulmacalara merak sardım. Çengelinden karesine, halkasından sözcük avına kadar çeşit çeşit bulmacalar. Niye yalan söylemeli, şimdi bile masanın ucundaki çengele gözüm kayıyor: “Türk askerinin hücum narası”. Allah Allah!
Bu yumuşak g müptelalığına da bulmacalarda tutuldum. Her harf, ilk harf oluyordu da yumuşak g olmuyordu. Adaletiniz batsın! Yumuşak g alfabenin çarmıha gerilen masumu gibiydi. Bir değil, yirmi sekiz Yahuda. Mesai bitimine yakın üssün kütüphanesine gittim ve en eski lügati kaptığım gibi açtım.
Ğ Türk alfabesinin onuncu harfi. Yumuşak ge diye okunur. Bu harf, Türkçede kelime başında bulunmaz, sonunda ise sadece tek heceli kelimelerde bulunur.
Şu ayrımcılığa bakar mısınız? Diğer harfler anasının körpe kuzusu, yumuşak g piç kurusu. Fena hâlde galeyana geldim. Yumuşak g ile ilgili ne bulursam okuyacaktım. Elbette okudum da. Geçmişten günümüze dek harflerin en hor görüleni yumuşak g idi. Osmanlı elifbasında bağımsız bir harf bile çok görülmüş ve sağır kef olarak nitelendirilen uydurma bir harfle gösterilmişti. K sesine kef ve kaf’ı veren muhteremler Ğ sesine ancak kef’in işitme engellisini uygun görmüşlerdi. Yanına bir de boncuklu gayın… Alfabe Devrimi ile bir yanlıştan dönülmüş ve her ne kadar G şekline benzese de Napolyon serpuşu ile ondan ayrılan ve muzafferane bir heybete kavuşan bu mazlum harf, bu kez de ismiyle istediğimiz tesiri oluşturamamıştı. Yumuşak… Dilimizin en eski ve asli seslerinden birini, denizde yaşayan omurgasız yumuşakçalar familyası ile ilişkilendirmek elbette hoşumuza gitmeyecekti. Ğ gibi, harf olduğu hâlde Şapka Kanunu’na bağlı ve her daim serpuşlu, cumhuriyetçi bir harfin ismi olsa olsa “Nahif G” olabilirdi. Maşallah!
Tabii ki tek cephede savaşmıyorduk. Yumuşak g’yi göz ardı etmek isteyenlerin yanı sıra bir de başımıza telaffuz düşkünleri çıkmıştı. Aman efendim İstanbul Türkçesinde yumuşak g sesi telaffuz edilmezmiş, yumuşak g harfi önündeki sesi uzatırmış falan festekiz. Bin türlü zırva, seç beğen. Biz yumuşak g’ye bağımsız bir yer edindirmek isterken bunlar harfin sadece şapkasına müsaade ediyor o şapkayı da kendinden önceki sesli harfe giydiriyorlardı. Ah yumuşak g, senin başına gelenler Saint Helena’deki Napolyon’un başına gelmedi. Biz yine de yolumuzdan dönmedik. Bir iş hanında daire kiralayarak derneğimizi vücuda kavuşturduk: Pangaltı Briç ve Bezik Salonu’nun Üst Katı Şişli/İstanbul. Elbette derneğimize ilk önce Ğ’ye bir cisim veren Atatürk’ün siyah beyaz bir fotoğrafını astık. O günlerde haklı davamıza ses vererek “Yumuşak G” isimli bir şiir kitabı yayımlayan Metin Eloğlu’nun fotoğrafını da asmayı ihmal etmedik. Gerçi bu fotoğrafın Metin Eloğlu’na ait olmadığını sonradan hasbelkader öğrensek de ziyanı yok. Ameller niyetlere göredir. Metin Bey, bu ismi elbette bizden etkilenerek vermiş olacaktı. Bunu kendi ağzından duymak için telefon açtığımızda Metin Bey derneğin adını duyunca kahkahayı koyuverdi. Demek ki zaferin vakti yakındı. Hiç görüşememiş olsak da gıyaben Ğ Nişanı takdim ettiğimiz bu büyük şairin ismini burada hakkını teslim ederek selamlamak için sizi bir sayfalık saygı duruşuna davet ediyorum: