Kitaplarımız ve yazarlarımız hakkında bazı yazılara buradan ulaşabilirsiniz.
“İnsan neyden yontulmuştur?” da öyle basit görünen sorulardan biri. Mehmet Akgül’ün kitabında, beni en çok etkileyen öykülerden birinin adı aynı zamanda. Olduğu haliyle kaldığında insana dönüşmeyen bir hammaddeden söz eder gibi bu başlık, o hammadde ne ise onu bulup insan olması için onu yontmak gerekir. Öykünün temelinde insan olma meselesi var; insan olmanın bir evde barınmayla, giyinmeyle, hamamda yıkanıp temiz olmayla bağlantısı verilirken bizi diğer canlılardan ayıranın bunlar mı olduğu sorusu canlanıyor kafamızda.
Öykü çok sevdiğim bir tür. Bu nedenle en başta okur olarak hayatımda hep yer alacağını biliyorum. Yazmayı aslında varışı olmayan bir yolculuk olarak gördüğümü söyleyebilirim. Yazma heyecanımı yitirmediğim sürece bu yolculuğumun samimi, özgün ve anlamlı bir şekilde devam etmesini isterim.
Leylâ Erbil, novellanın romanın dar alana sıkıştırılmış biçimi olduğunu söylerken novella hakkındaki düşüncelerine “Bu alan, romandan edinilmiş tüm deneyimleri, teknikleri, dili başkalaştırarak kullanır” diye devam eder. Ona kesinlikle katılıyorum. Arada kalmışlığı çağrıştırdığı için ortanca kardeş terimi bana pek sempatik gelmese de evet, hacimsel olarak baktığımızda Rengini Benden Alan’ın romanla öykü arasında durduğunu söyleyebiliriz. Roman diliyle öykü dilini harmanlaması, toplumu birey üzerinden ele alması ve anlatım yoğunluğuyla Rengini Benden Alan’ı bir novella olarak nitelendirmek mümkün ama öyküde de romanda da şiirsel dile yer veren ve türler arası sınırların belirsiz olması gerektiğini savunan biri olarak belli bir tanımlama üzerinden ilerlememeyi daha uygun buluyorum. Rengini Benden Alan, kendi diline de boyutlarına da kendisi karar verdi.
“At Sancısı” ile 2019 Everest Yayınları İlk Roman Ödülü ve Attilâ İlhan İlk Roman Vakıf Özel Ödülüne değer görülen Elvan Kaya Aksarı, Vacilando Kitap tarafından yayımlanan “Saatçi İbrahim Efendi Tarihi” adlı romanı ile çıktı okurlarının karşısına… Ön kapağın içinde okura “Seyahate hazır mısın?” diyen yazarın, romanın sonunda herhangi bir soru sormak yerine okuru “görsel dipnotlar”la baş başa bırakması romanın inandırıcılığını, gerçekliğini çok derinden sorgulatıyor. Aksarı ile romanı üzerine konuştuk.
İlk baskısı 1938 yılında yapılan Yakacık Mektupları, hayatının son dönemlerinde veremle mücadele eden Mahmut Yesari’nin kendinden uzaklaşıp diğerlerini anlattığı öyküleri içerir. Yazarın askerlik döneminden de çok iyi bildiği Yakacık civarına, bu kez gidişinin nedeni farklıdır. Yakacık Sanatoryumu’nda tedavi görmek için evden çıkar.
Osman Cemal Kaygılı, cumhuriyet öncesi ve sonrasında günlük gazete ve dergilerde sayısız hikâye, tefrika halinde roman ve kültürel, toplumsal hayata dair yazılar yazmıştır. Bunların ancak bir kısmı kitap olarak yayımlanmış, pek çoğu gazete ve dergi sayfalarında kalmıştır.
Onun eserlerinde İstanbul, sokakları ve insanıyla apaçık karşımıza çıkar. Karakterlerini hayatın içinden çekip alır, onların dillerini, tavırlarını kelimelere döker.
Sadri Ertem’in yazmaya başlaması öğrencilik yıllarına denk düşmektedir. Ancak araya giren Milli Mücadele döneminde birkaç gazetenin sorumluluğunu üstlenmiş sonradan memleket meselelerine yönelmiştir. Bu yönelişin sonucunda yazar edebiyatımızda toplumsal gerçekçi akımın öncülerinden biri olarak kabul edilmiştir. Eserlerinde dönemin köy ve köylü sorunlarına, devletin çarpık düzenine gerçekçi bir bakış açısıyla ezilenler tarafından bakmış, hemen hemen sosyalist düzlemde yazmayı amaç edinmiştir.
Fransa’da 19. yüzyılın sonlarına doğru, Alfred Dreyfus’ün, sonradan anlaşılacağı üzere, suçsuz olmasına karşın üzerine atılan suçlamalar, uydurulan belgeleri delil olarak kabul eden mahkemelerde görülen davaların sonucunda aldığı ceza ve sürgüne gönderilmesi, ülke genelinde büyük yankı uyandırmıştır. El yazısı bir casusluk belgesinin Yüzbaşı Dreyfus’ün üzerine atılan suçun delili sayılması ve mahkûmiyeti, onun Yahudi kökenli bir subay olması, suçluluğunun toplumun geneli tarafından kabul görmesini kolaylaştırmış, dönemin hükümet yanlısı yayın organları da bu amaçla yayınlarını sürdürmüşlerdir.
Kenan Hulusi Koray, kısa ömrüne fazlaca hikâye, roman ve deneme yazısı sığdırmıştır. Öğrencilik yıllarından itibaren yazmaya başlamış, yazdıkları dönemin mecmualarında yayımlanmaya başlamıştır. Yazarın hayatının belki de dönüm noktası Serveti Fünun dergisi kadrosundan çıkan Yedi Meşaleciler topluluğunun bir üyesi olmasıdır.