“…Kurtların Çatısı’na davet ediyorum çünkü yeni masallardan yoksunuz.”
William Morris romanın bir yerinde, modern insanın temel mahrumiyetlerinden birine işaret edercesine böyle bir cümle kuruyor. Masallardan yoksunluğumuz…
Kurtlar Hanedanlığı bu yoksunluğun bir maharet kabul edildiği “süratli ve fabrikasyon” yıllarda kaleme alınmış. 1889’da ilk kez basılan eser, nevi şahsına münhasır üslubu, Homerosvari söyleyişi, İskandinav mitleriyle yoğrulması, Roma-merkezli tarih anlatılarına bir alternatif oluşturması, devrin kapitalist hegemonyasına karşı komünal düzenden bahsetmesi, pagan kültürüne referansları ve nihayetinde ilk modern fantezi romanı olarak kabul edilmesiyle birlikte dünya edebiyatında önemli bir yer işgal ediyor.
Kurtlar Hanedanlığı, Roma tarihçileri tarafından “Varian Felaketi” olarak tanımlanan Varus Savaşı’nın bir bakıma Cermenler üzerinden inşa edilen alternatif bir kurgusudur. Romanda, “barbar” denilerek geçiştirilen orman halklarının esasen ne kadar gelişmiş bir kültür ve yaşam felsefesine sahip olduğuna neredeyse her sayfaya serpiştirilen birçok örnekle şahit oluyoruz. Morris, bunu yaparken kendi Gotik evrenini inşa etmeyi de ihmal etmiyor. El işçiliği ile maruf Cüceler, Elf göndermeleri, periler, Valkürler, tılsımlar, kehanetler ve ölümsüzlüğü vadeden bir zırh. Haklısınız, ben de ilk okuduğumda aklıma (toprağı bol olsun) Tolkien gelmişti. Ki şunu da söylemeden edemeyeceğim buradaki zırh da pek öyle matah bir şey sayılmaz zira Cücelerin lanetini de taşıyan kasavetli bir nesne. Akhilleus’un topuğu…
Ön sözlerde kelamı tasarruflu kullanmak gerekir. Bu âdet gereğince birkaç şey daha söyleyip aziz okuru, Viktorya Britanyası’nın sanatçı, tasarımcı, zanaatkâr, şair, yazar ve sosyalist düşünürü Morris cenaplarıyla baş başa bırakmak niyetindeyim. Morris, bu romanıyla birlikte kendisinden sonra yetişen birçok yazarı etkiledi. Elbette bunlardan biri de Tolkien’di. Nitekim, Kuyutorman (Mirkwood) tabirinin ilk kez burada geçtiğini söyleyebiliriz. Burada Orta Yurt olarak anılan ve olayların geçtiği esas evren olan mekânın karşılığı Tolkien’de Orta Dünya olmuştur. Tolkien’in bütün anlatılarında Morris’e paralel olarak Yunan-Latin klasiklerinden ziyade İskandinav ve Cermen mitolojisinin bariz izlerine şahit oluruz. İkisi de kuzeyli ve Ortaçağlı anlatım geleneğinin yeniden canlandırıldığı bir ifade kabiliyetine sahiptir. Tolkien’in henüz lisans yıllarında iken Morris’i ve elinizde tuttuğunuz romanı okuduğunu biliyoruz. Tolkien üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan İngiliz gazeteci yazar John Garth şöyle yazıyor kitabında: “1914 baharında kolejdeki İngilizce Skeat Ödülü’nü kazandığında, hocalarını hayretler içinde bırakarak parayı İngilizce metinlere değil, Ortaçağ Gallercesi üzerine kitaplara harcadı. Bunlar arasında yeni bir tarihi Galce gramerinin yanı sıra William Morris’in tarihî romanı ‘Kurtlar Hanedanlığı’, destansı şiiri ‘Jason’ın Yaşamı ve Ölümü’ ve İzlandalı Volsunga Destanı’nın çevirisi de yer alıyordu.”
William Morris, icat edilmiş dünya kavramını literatüre hediye etmiştir. Onun kurduğu evren gerçek unsurlarla bezenmiş olsa da sadece fantastik bir ortam için yaratılmış birçok öğe de yer almaktadır. Bu romanda göreceğiniz üzere, Morris bütün halkları kendi tasavvur dünyasında yaratmıştır. Bu bakımdan kendisinden sonra gelecek Tolkien, Stephen Donaldson, Ursula K. Le Guin, George R. R. Martin, Gene Wolfe gibi yazarların doğrudan kaynağı olarak kabul edilmektedir. İlaveten, Yurt İnsanları’nın kolektif hayatını da Morris’in sosyalist dünya görüşü paralelinde okumak gerekir. Roma’nın bir otomat hissizliğindeki lejyonlarına karşı, sınıfların esnekleştiği ve el emeğinin takdis edildiği Gotik bir dünya resmedilmiştir. Morris, yazarlığının yanı sıra hayatı boyunca herkesin sanata ulaşması gerektiğini savunmuş ve fabrika işi ürünler yerine el işçiliğini öne çıkarmıştır.
Romanda farklı bir üslupla karşılaşacağınızı şimdiden söylemeliyim. Gelgelelim bir süre sonra bu evrene dâhil olmak için yazarın bu tavrı kasten seçtiğini düşünüyorum. Homeros’un İlyada’sı gibi zaman zaman şiirden de kuvvet alan ve onun dışında bir epik-nesir örneği sunan Morris bağlaçlardan güç alarak destansı bir söyleyiş yakalamış. Homeros’un heksametronuna karşın Morris’in de bağlaçlar ve noktalama işaretleri ile kendine özgü bir vezin oluşturmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Türkçeye ilk kez çevrilen eser üzerinde çevirmen dostum Yasin Demir’in, yazarın üslubuna halel getirmeden çalıştığına ve birçok dipnotla eseri zenginleştirdiğine şahit oldum. O yüzden bazı kelimelerin tabiat kültü çerçevesinde özel isim olarak kabul edilmesi ve büyük harfle yazılması bizim değil, yazarın tercihi olmuştur. Ama her şeye rağmen okurun bir yabancılaşma yaşayacağına ihtimal vermiyorum zira romanda da denildiği gibi, “Sana anlattığım, geçmiş günlerin değil, bugünün hikâyesidir.”
Konu Morris ve Kurtlar Hanedanlığı olunca lafı toparlamak zor geliyor, kabul ediyorum. Bu yüzden, sözü bağlamak için Oscar Wilde’ın roman hakkında yazdığı şu satırlara müracaat edeceğim:
“Bay Morris’in son kitabı (Kurtlar Hanedanlığı) baştan sona saf bir sanat eseridir ve kullandığı üslubun, sıradan dilden ve gündelik ilgi alanlarından uzaklığı tüm hikâyeye tuhaf bir güzellik ve alışılmadık bir çekicilik kazandırmaktadır. Bay Morris’in hikâyesini, muhteşem bir nesir ve şiir birlikteliği, dekoratif ve tasvirî güzellikleri, romantik ve macera temalarının olağanüstü işlenişi eşliğinde okudukça, kendi zamanımızın aşağılık kurgusu kadar aşağılık gerçeklerinden de uzakta olduğumuzu hissedebiliriz. Eserde, daha saf bir havayı soluyoruz ve hayatın kendi şiirsel niteliğine sahip olduğu, basit, görkemli ve eksiksiz bir zamanın hayallerine tanıklık ediyoruz.”
Yazan: Elvan Kaya Aksarı