İlk baskısı 1938 yılında yapılan Yakacık Mektupları, hayatının son dönemlerinde veremle mücadele eden Mahmut Yesari’nin kendinden uzaklaşıp diğerlerini anlattığı öyküleri içerir. Yazarın askerlik döneminden de çok iyi bildiği Yakacık civarına, bu kez gidişinin nedeni farklıdır. Yakacık Sanatoryumu’nda tedavi görmek için evden çıkar.
Mahmut Yesari, hayatta olmayan, olması ‘imkân ve ihtimali’ bulunmayan şeyler, olabilir diye romana koyulacak olursa; okurların hayal kurarak aklı yatacak olsa bile olayın sahteliği hakkında, içinde bir şüphe uyanacağı düşüncesindeydi. Bu düşünce elbette yazarın gerçekçi bir bakış açısıyla, hayatı olduğu gibi yansıtarak, gerçek kişileri roman ve hikâyelerinde ele almasının asıl sebebidir.
Yesari, Yakacık ve civarını öykülerin içinde eşsiz tablolar halinde önümüze serer. Dingin bir yürüyüşte okurunu da yanına alır. Bir yandan köylüyü, kahveciyi yazarken, bir yandan da sanatoryumda yatan küçük bir çocuğun bekleyişini bir “Akşam Garipliği” içinde fevkalade yalın, fevkalade dokunaklı şekilde aktarır.
Yakacık Mektupları’nda Yesari’nin bir başkasını tanıma çabasını, insanı ve onun geçmişini ele alışını görürüz. “Hasta Arkadaşım” öyküsünde hayalleri ciğerlerindeki çiçekler gibi solan ve belki hali, diğer koğuşlarda yatan hastaların ahvaline dair bir işaret olan genç kızla tanıştırır bizi.
Mahmut Yesari, pastoral bir tablonun uzak bir köşesinde bulunan Yakacık Sanatoryumu içinde, okuru acının içine çekmeden, olduğu gibi yazmıştır Yakacık Mektupları’nı.
Dönemdaşlarına nazaran şahsi ve edebi kıymetinin günümüz okuru tarafından da bilinmesi, bu kitabı okura sunarken en büyük arzumuzdur.
Geçmişten gönderilen Yakacık Mektupları’nı, Mahmut Yesari’nin sesini duymanız için iftiharla sunuyoruz.